Hadislerin Dine Verdiği Zararın Boyutları Nedir?

Hadislerdeki hikmetlerden bahsedildiğini çok duyduk. Bu hikmetlerin alınmasının önemli olduğu bize sürekli söylendi. Bütün bunlar bize anlatılırken, önemli bir nokta olan hadislerin neler kaybettirdiği, ne türlü bir yıkıma yol açtığı pek konuşulmadı.

Bazı hadislerin önemli götürüleri/kaybettirdikleri var. Din adamları hadislerin yol açtığı zararlardan bahsetmiyor, kaybettirdikleri hakkında neredeyse hiç konuşmuyorlar.

İslam ümmeti hadislerden geçmişte çok çekti ve hâlâ çekiyor. Bu konuda birkaç örnek verip, daha sonra temel bir eleştiri getireceğiz.

Örneğin Ayşe validemizin altı yaşında evlendiğini öne süren hadisler var. Asıl konu onun kaç yaşında evlendiği değil, rivayet edilen hadisin örnek alınıp uygulanmasıdır. Yani peygamberimizin altı yaşında bir çocuk olan Ayşe validemizle evlendiği iddia ediliyor. Üstelik bu iddia, Kütüb-ü Sitte’yi teşkil eden hadis kitaplarının hepsinde var. Peygamberimizin, altı yaşındaki Ayşe annemizle evlendiğini iddia eden bu hadislerden dolayı, Afganistan’da, Yemen’de ve birçok Arap ülkesinde pek çok çocukla bu yaşlarda evlenilmekte ve birçok insanın hayatı mahvedilmektedir ki, şu anda da bu uygulama devam ediyor. Halen, o yaşta çocuklar koca adamlara gelin olarak veriliyor.

Peygamberimizin altı yaşında bir çocukla evlendiğini zanneden kişiler, bunu kendileri için de uyguladılar. Yani çocuklarla evliliği, hadisleri kullanarak meşru hale getirdiler.

Evet, uyduma bir hadis yüzünden altı yaşındaki çocukların kanlarına girildi ve hayatları karartıldı. Sayısı belli olmayan çocuğa o küçücük yaşta neler yaşatıldı bir düşünün! Bu hadislerin yol açtığı sakat algıdan dolayı neler çekti ve neler hissetti o çocuklar! Tek bir hadis bile sayısız çocuğun hayatını karartmaya yetti! Hadislerin yol açtığı sayısız zararlardan biri olan çocuklarla evlilik, ancak bu tür bir yolla Müslümanlara benimsettirilebilirdi. Öyle de oldu…

İlgili hadis:

Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, BEN ALTI YAŞINDA İKEN BENİMLE EVLENDİ. Medine’ye geldik. Benî’l-Hâris İbnu’l-Hazrec kabilesine indik. Ben hummaya yakalandım. Saçlarım döküldü. (İyileşince) saçım yine uzadı. Annem Ümmü Rumân, ben arkadaşlarımla SALINCAKTA OYNARKEN, bana geldi, BENDEN NE İSTEDİĞİNİ BİLMEKSİZİN yanına gittim. Elimden tuttu. Evin kapısında beni durdurdu. Evimizde, Ensâr’dan bir grup kadın vardı. “Hayırlı, bereketli olsun!”, “Uğurlu mübarek olsun!” diye dualar, tebrikler ettiler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar kılık-kıyafetime çeki düzen verdiler. Beni, (kuşluk vakti aniden) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm(ın gelişinden) başka bir şey şaşırtmadı. Annem beni ona teslim etti. Ogün BEN DOKUZ YAŞINDA İDİM.”

(BUHARİ, Nikâh 38, 39, 57, 59, 61; MÜSLİM, Nikâh 69, (1422); EBU DÂVUD, Nikâh 34, (2121); Edeb 63, (4933, 4934, 4935, 4936, 4937); NESAİ, Nikâh 29, (6, 82))

Bu ve benzeri hadisler, krizlere yol açan karikatürlere de malzeme veriyor. Bu hadisleri okuyan bir Batılının zihninde hadislerin çizdiği peygamber profili hiç de iç açıcı değil. Altı yaşındaki çocukla evlenen dokuz yaşında onunla gerdeğe giren birine hangi gözle bakardınız?

Muhammed Peygamber’e iftira atarak altı yaşında çocukla evlenmeyi meşrulaştıran hadisçi ve fıkıhçı din adamları bu işin baş sorumluları değil midir?

Taşla Öldürülen Zaniler!

Hadislerin verdiği zararların en vahşice olanlardan biri de, recm edilen insanlardır. Zina ettikleri için taşla kafaları parçalanarak öldürülüyorlar. Halen Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da, İran’da ve birçok Arap ülkesinde zina eden erkekler ve kadınlar (bazı ülkelerde sadece kadınlar) taşlanarak öldürülüyor. Geçmişten günümüze kadar sayısız insan zina ettikleri için taşlanarak katledildi.

Kur’an’da zinanın cezası, Nur suresi 2. Ayette yüz celde olarak belirlenir. Üstelik bu cezanın ağır bir ceza olduğu vurgulanır ve uygulama noktasında kişiye acınmaması gerektiğinin altı çizilir. Bir önceki ayet olan Nur suresi 1. Ayette, bu surenin ayetlerinin farz kılındığının ve apaçık olduğunun söylenmesi de oldukça anlamlıdır.

Nur 1: Bu, indirerek yasa olarak yayımladığımız bir sure olup, öğüt alasınız diye içine apaçık ayetler yerleştirdik.

Nur 2: Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz celde vurunuz. ALLAH’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, onlara olan acıma duygunuz ALLAH’ın yasasını uygulamakta size engel olmamalı. İnananlardan bir grup onların cezalandırılma işlemine tanık olsun.

 

Kur’an’daki açık hükme rağmen hadisleri uygulamayı tercih eden ‘’Müslümanlar’’, bu yolla şirke girmiş oluyorlar.

İslam öncesi Araplar ve Yahudiler arasında yaygın olarak uygulanan bu cezalandırma yöntemi, Kur’an’ın Nur suresindeki ayetine rağmen Peygamberimizin ölümünden sonra hadisler kullanılarak had cezaları arasına katıldı.

Recmi kabul ettirmeye çalışanlar ilginç bir hikâye de uydurmuşlar. İbn-i Mace Nikâh 36 ve Ahmed b. Hanbel 5/131, 132, 183 ve 6/269’da anlatılan bu rivayetee göre, recm ile ilgili Kur’an ayetleri sayfalara yazılı durumda Ayşe annemizin evindeymiş. Peygamberimizin vefatından sonra odaya giren aç bir keçi, aslında var olan bu ayetleri yemiş(!) Böylece biz bugün Kur’an’a baktığımızda taşlayarak öldürme (recm) cezasını göremiyormuşuz… ALLAH’ın ayetini gerekirse bir keçinin eksiltebileceği iftirasına dahi inanılması, insanların akıllarını kullanmadıkları takdirde ne tür yalanlara inanabildiklerinin çarpıcı bir örneğidir. Konuyla ilgili en sağlam olarak görülen hadis kitaplarından alıntıladığımız bir başka rivayete göz atalım:

İlgili Hadis:

1561 – İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Hz. Ömer (radıyallahu anh)’i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti: “Allah Teâla hazretleri Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)’i hak (din ile) gönderdi ve O’na Kitab’ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı! Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zinâ yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: “Biz Kitabullah’da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkâra sapabilecek ve) Allah’ın kitabında indirdiği bir farzı terk ederek dalâlete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- sübut bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah’da mevcut bir haktır. Allah’a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: “Ömer, Allah Teâla’nın kitabına ilâvede bulundu” demeyecek olsalar, RECM AYETİNİ (Kitabullah’a) YAZARDIM.”                                                                                                               (BUHÂRÎ, Hudud 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu’l-Ensar 46, Megâzi 21, İ’tisâm 16; MÜSLİM, Hudud 15, (1691); MUVATTA, Hudud 8, 10, (823, 824); TİRMİZÎ, Hudud 7, (1431); EBU DÂVUD, Hudud 23, (4418))

Yukarıdaki hadise göre, Ömer, Allah’tan daha çok halktan korkuyordu. Demek ki, Ömer, halk yerine Allah’tan korksaymış, keçinin yiyerek yok ettiği recm (taşlayarak öldürme) ayetini Kur’an’da görecekmişiz(!)

Sadece yukarıdaki hadis bile Buhari, Ebu Davud, Müslim ve Tirmizi’nin güvenilir kitaplar olmadığının kanıtıdır.

Bu uydurmalarla yetinmeyenler, maymunların kendi aralarında zina yapan bir maymunu taşladığını ve sahabelerden birinin de bu recm etme olayına katılarak maymunu öldürdüğünü rivayet ederler. Üstelik bu komik iftira hangi kitapta geçiyor dersiniz? Bu rivayet, en sağlam(!) kabul edilen, bir hadisini bile inkâr edenin kâfir olacağı söylenen Buhari’nin 63/27’deki hadisidir. En sağlam hadis kitapları bu durumdaysa, diğerlerinin durumunu lütfen düşünün…

Şimdi hadislerin dinin kaynağı olduğunu söyleyenlere soruyoruz: Siz Allah’a, elçisine ve sahabelere çirkin iftiralar atabilen bu hadisleri dinin kaynağı olarak mı görüyorsunuz?

Yukardaki gibi uydurma bir hadisi nakleden hadis imamları ve bu kitaplar Peygamberimize iftira atan bir konuma gelmiş olurlar.

Bu hadislere inandığımız an, Peygamberimize ve dine iftira atarak ‘’şirk’’ suçunu da işlemiş olacağımızı unutmamalıyız. Recm cezasıyla din adına katledilen ve katledilmekte olan sayısız insanı unutmayın ve hadislerin dine verdiği zararın boyutunu lütfen düşünün…

Mürtedin öldürülmesi!

Şu an Suriye’de IŞİD tarafından, Afganistan’da Taliban tarafından pek çok insan mürted oldukları/dinden çıktıkları için kurşunla veya kafaları kesilerek öldürülüyor. İnternette bunların videoları da var, bakabilirsiniz.

Kur’an’a göre, mürtedin dünyada verilecek herhangi bir cezası yoktur. Dinden dönen kişilerin öldürülmesi, hadislerden kaynaklanan bir uygulamadır. Dolayısıyla sadece bu konudaki hadis bile sayısı belli olmayan çok sayıda insanın hayatına mal olmuştur.

İlgili hadis:

“Kim dininden dönerse, onu öldürün.” (Buhârî, Cihad, 148)

Düşünce özgürlüğüne bu hadis yoluyla ciddi darbeler vurulmuş, insanlar münafıklaştırılmıştır. Kişiliksiz bir toplum ortaya çıkarılmıştır. “Dinden çıktı” yaftasını yememek için, ölüm korkusuyla kişiler fikirlerini beyan edemez hale getirilmiştir. Yani dinden dönenin öldürülmesi ciddi düşünsel bir gerilemeye de neden olmuştur.

Kimler mürted olabilir? Birkaç örnek verelim:

1) Mütevatir hadislere uydurma diyenler. (Örneğin “İmamlar Kureyş’tendir” hadisine uydurma derseniz öldürülürsünüz)

2) Kâfirleri tekfir etmeyenler.

3) İslâm dışı ideolojilerinin doğru olduğuna inananlar.

4) Komünizm, Kapitalizm, Demokrasi, Sosyal Demokrasi vb. şirk düzenlerini doğrulayanlar.

 

Yukarıdaki liste, Ehl-i Sünnet olan bir siteden kısa bir alıntıdır. Ehl-i Sünnet inancına göre, yukarıdaki gibi düşünen yahut davranan biri, tövbe edip bu tarz fikirlerinden dönmezse öldürülmesinde bir günah yoktur. Yani düşünce suçunun Ehl-i Sünnet’e göre cezası (tövbe edilmezse) ölümdür.

Bahsettiğimiz bu üç konuyla alakalı olarak din adamlarına sorularımız var.

Yukarıdaki hadislerin sağlam ve sahih olduğunu iddia ederek, “Altı yaşında bir çocukla evlenirim, dinden dönen bir insanı öldürürüm, zina edenleri taşlayarak öldürürüm ve bu hadislerin hepsi sahihtir’’ diyen birine tutarlı bir eleştiri yapabilir misiniz? Sonuçta bu hadisler sizin de kaynak olarak kullandığınız ve güvendiğiniz kitapların içinde bulunmuyor mu?

Yukarıdaki hadislerin sağlam ve sahih olduğunu düşünen insanlar şu anda da bunları uyguluyorlar.

Allah’a, elçisine, sahabelere, peygamberin eşlerine birçok iftiralarla dolu bu kitaplarda hikmet aranır mı?

Tevrat ve İncil’de neden hikmet aramıyorsunuz? Onların içinde de hikmet yok mu?

Şiilerin hadis kitaplarında neden hikmet aramıyorsunuz? Orada hikmet yok mu? Mezhepçi misiniz? Sadece Sünni hadislere mi uyuyorsunuz?

İşinize gelen hadisleri mi arıyorsunuz?

Eğer hadisler dinin ikinci kaynağı olacaksa ve gerekliyse, peygamberimiz sağlığında bu hadisleri neden yazmadı veya yazdırmadı?

Neden peygamberimizin sözlerinin de kaydedilmesi gerektiğine dair bir tek ayet bile yok?

Siyer ve hadis kitaplarındaki hadisleri uygulayan IŞİD’e kızabilir misiniz? (IŞİD de bildiğiniz gibi her tarafa saldırıp insanların kafasını kesiyor. Çünkü siyer kitaplarında savaş esirlerinin kafasını kesen bir elçi örneği var. Bkz. Beni Kureyza olayı)

Neden peygamberin en yakın dostları olan sahabeler ilk dönemde hadislerin yazılmasına müsaade etmediler?

Size göre Kur’an apaçık ve yeterince detaylı değil mi?

Eğer Kur’an detaylıysa, neden hadis kitaplarına gidiyorsunuz?

Eğer din için aradığınız bütün detay Kur’an’da varsa, hadis kitaplarına neden gidiyorsunuz?

Kur’an’daki hikmet size yetmiyor mu?

Ve kendi kaynaklarınıza neden uymuyorsunuz?

Hadis kitaplarında Ömer’den naklen: Peygamberimiz ölüm döşeğindeyken “Gelin, ben size hiç sapmamanız için bir hadis yazdırayım” diyor. Ömer de “Hasbüna kitabullah (Allah’ın kitabı bize yeter)” diyor ve hadisin yazdırılmasına izin vermiyor. Bu hadise neden uymuyorsunuz?

Neden siz de Ömer gibi, “Allah’ın kitabı bize yeter.” deyip hadisleri reddetmiyorsunuz?

Hadislerin içinde, peygamberin bizzat kendisinin hadis yazımına engel olduğuna dair hadisler var. Neden bu tür hadisleri görmezlikten geliyorsunuz?

Muhammed Peygamber’in mücadele ettiği cahiliye inançları, bizzat hadisler yoluyla tekrar Müslümanların inançlarına sokulmuştur.

Hadislerle düşünen ümmetin algısı ve inancı bozuluyor. İnsanlar zihniyetleri köreltilmek suretiyle geri bir zihniyete itiliyor. Dolayısıyla insanlar, dar bir zihniyete mahkûm ediliyor ve yukarıdaki hadislere inanan zihniyet gelişmeye kapalı oluyor.

Bütün bunlar yine hadislerin götürüleridir, İslam ümmetine kaybettirdikleridir. Bu hadisler, saldırgan bir ümmet ortaya çıkarmıştır. Kur’an barışçı bir Müslüman profili çizerken, bu hadislerin oluşturduğu algı, insanları saldırgan, ganimetçi ve insanları köleleştiren bir zihniyete mahkûm etmiştir.

Hadislerden birkaç tanesinin İslam ümmetine verdiği zararları gördünüz. Başka nice hadisler var ki, farklı farklı caniliklere yol açmıştır. Tüm bunlar bize hadislerin kaybettirdikleridir.

Tüm elçilerin mücadelesi, insanların gönderilen vahye uymasını sağlamaya çalışmaktı. Vahye uymak istemeyenler, bu amaçlarına uygun sözleri her zaman bulacaklardır.

Bataklığı ıslah etmek değil, kurutmak gerekir. Birkaç hadisi ayıklamaya çalışmakla bu işler olmaz. Sorun, dine yaklaşımdaki yöntem sorunudur, yani dinin kaynağının NE olduğu sorunudur.