بِسْمِ اللهِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Önsöz
Öncelikle şunu söyleyerek başlayayım, şefaatle alakalı tüm ayetleri Ehli Sünnet ve Şiilerin de ezbere bildiğini ve üzerin-de düşündüğünü biliyorum. Bu konu ile alakalı uzun tartış-malar geçmişte de yapıldı, günümüzde de yapılıyor. Esas meselenin yanlış yöne evrilmesinin ana nedeni hadis-lerden kaynaklanıyor. İki büyük mezhepsel grubun algısını hadisler şekillendiriyor. Şekillenmiş bir algı ile Kuran’a yak-laşan din adamları, ister istemez ayetleri yanlış anlamaya başlıyor. Önce algı bozuluyor sonra bozulan algı ile Ku-ran’daki ayetleri doğru anlamak mümkün olmuyor. Diğer bir problem ise Kuran metnini okuduğumuzda farklı anlamlar çıkarabiliyor olmamızdır. Elbette bu biraz kafa ka-rıştırıcıdır ve bütün mesele de burada başlıyor. Tercih yapı-yoruz. İşte yapılan bu tercih çok önemli. Atalarının etkisinde kalan kişiler kalabalıkların da etkisiyle, geçmişte yapılmış din hakkındaki yorumları mutlak doğru olarak kabul ediyor-lar. İşte test burada başlıyor. Atalarınız ya yanılıyorlarsa? Tüm dini gruplar (Hristiyan, Yahudi, Budist, Hindu vs.) atalarının yanılabileceklerini düşünselerdi hakikate tanık olma ihtimal-leri olabilirdi. Onlar da kalabalıkların etkisindeler. Kalabalık-lar içinde herhangi bir inançla doğmak adeta bizim algımızı mahkûm ediyor. Kuran’a temiz yaklaşmak en önemli meseledir. Sünni, Şii, Se-lefi, Vahhabi vs. gruplar gibi değil, Kuran’a müslümanca yaklaşmalıyız. Allah’ın kitabını peşinen yetersiz gören bu gruplar, daha kitaba başlarken sorunlu bir bakış açısı ile baş-lıyorlar. Şartlanmış kişilerin ne kadar sorunlu algılayabile-ceklerini kendimiz de gözlemleyebiliriz. Peşinen oluşmuş önyargıların etkisinde kalan bu gruplar, bu kafayla kitaba yaklaştıkları sürece, kendilerini sorunlu ve çelişkilerle dolu bir inanca mahkûm etmiş olacaklar. Hem ruhban sınıfı yok diyorlar hem de onlarsız dinin anla-şılmasının mümkün olmayacağına inanıyorlar. Maaşlı ve di-ni meslek edinmiş kişiler, maaş aldıkları kişilere sadıktırlar. Maaşlarının kesilmesini de göze alamayabilirler. Tarih bo-yunca siyasiler maaş verdikleri din adamlarının da yardı-mıyla dini hep kullanmışlardır. Allah’ın Kuran’da, eksikleri olan ve hadislerle tamamlanan bir din göndermesi pek mantıklı gözükmüyor. Kuran’ın ek-siksiz olduğu ve Allah tarafından açıklanıp detaylandırıldığı yönündeki ayetler de Kuran’ın mükemmel bir din içerdiği şeklinde düşünmemizin haklı olduğunu pekiştiriyor. Allah katında geçerli delilleri olan kimseler kazanacaktır. Yanlış tercihlerimizin sonucuna ise katlanmak zorunda kala-cağız. Ehli Sünnet, Şiiler ve geleneksel dini diğer gruplar akidelerini daha çok hadisler üzerine kurduğu için, Kuran ile çelişme pahasına hadislerin şefaat anlayışına inanmayı tercih etmişlerdir. Mantıksız olsa dahi bunu bir şekilde kendilerin-ce bir mantığa oturtmuşlardır. Nasıl ki Hristiyanlar tesli-se/üçlemeye kendilerini ikna ediyorlarsa, benzer bir süreç burada da işlemiştir. Din adamları muhataplarını her türlü saçmalığa inandırmak için ikna edecek süslü cümleler bu-lurlar. Bize düşen görev işte burada başlıyor. İnandığımız şey Allah’ın vahyine ne kadar uyuyor?
Ahmet Murat Sağlam 27.08.2017 Pazar